featured

Hakan Yoldaşa Veda…

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Doksanlı yıllar ülkemizdeki devrimcilerin de yeniden inşasıydı desek yersiz olmayacaktır. Seksen darbesi, ağır hasarları ve travma yaratacak yok oluşları getirmişti, devrimcilere. Doksanlı yılların başları, yeniden ayağa kalkan, silkelenip kendine gelmeye çalışan devrimcilerin çetin yolunun başlangıcıydı. İşte o yıllarda tanımıştım seni Hakan, 128T Topkapı durağında çıkıvermiştin karşıma Yenibosna’ya nasıl gidileceğini soruyordun sessiz sessiz, uzun uzun sorgulayan gözlerinle. Bizim de aynı yöne gittiğimizi öğrendiğinde inceden bir gülümseme ile aktardın arkadaşlarına Yenibosna’ya nasıl gidileceğini. Yanında sürekli dudağı ile oynayan, hızlı hızlı hareket eden kadınla en önce bindiniz belediye otobüsüne. O bindiğimiz 128T ile seninle benim çok uzun süren yolculuğumuz başlatmıştı. Bizim yolculuğumuz kesintilere uğrasa da; nerede kesişmişsek kaldığımız yerden arşın arşın yol alabilecek güçte olduğunu, bir yola nasıl yoldaş olunması gerektiğini öğrete öğrete büyüttü bizleri. O Yenibosna’nın ardından dönüş yolunda hızlı adımlarla binilen semt minibüsünde yan yana düşmüştük, bu defa sorgulayan gözlerle bakmıyordun. Ocak ayının buza kesmiş zemheri soğuğunda boncuk boncuk terleyen bu iki genç birbirine bakarken; gözlerimizde yanan zafer ve ‘biz kazanacağız’ haykırışını sessizliğimizin derinliklerde gördük. Ocak ayının keskin soğuk ve 15. gününü unutmamamın bir sebebi de dostum, o gün benim de doğum günümdü. Sonraları bahsi geçmişti aramızda. Her doğum günümde Yenibosna macerasını yad etmeden geçmedik seninle. Bizim çıktığımız yolculuk Yenibosna ile sınırlı değildi güzel dostum. Güzeltepe’ye, İzmir’e, Ziverbey’e, hukuk fakültesine adını sanını hatırlayamadığım onlarca semte uzandı yoldaşlığımız. Yoldaşlığın en temiz tarafında durduk seninle hep. Bazen de etrafımızın yaramaz çocukları olurduk.
Kırmızı Balıklar Tiyatrosu’na uzanıyor belleğim şimdi. Yapmaya çalışıp da bir türlü başaramadığımız o provalara gülümsüyorum şu an. Çorum’a ardından da İzmir’e gitmeden önceki son provalarda birbirimize bakıp bakıp gülüyorduk, bütün prova başa dönüyordu. Rol gereği ben devrimciydim sen asker ama bir türlü gülmekten oynayamamıştık rolümüzü de. Sevgili, yiğit ve güzel dostlarımızdan biri olan, sonraki yıllarda Hrant Dink’in avukatlığını da üstlenen Sevgili Hakan Karadağ rollerimizi değiştirmişti. Karşılıklı hiçbir repliğimizin olmadığı rolleri vermişti (sen askı rolündeydin ben kapı) bize. Hakan’ım senin için yazdığım bu yazıda Hakan Karadağ’ı da anmama vesile oldun. Hakan’ın intihar ettiğine asla inanmadım. Gözaltına alınmıştım karakola Hakan Karadağ geldi. O karakolda bıraktığı izlenim neydi, biliyor musun? Tek başına koca yürekli bir adamdı, dev gibi yüreği ile sarıp sarmaladı beni o işkence hanede. Ve çekip çıkardı o karanlıktan beni. Bu koca yürekli insan tıpkı senin gibi tıpkı nice yoldaşlarım gibi hayatı yaşamayı çok değerli bulurlardı. Hrant Dink’in avukatlığını üstlenen yoldaşım Hakan Karadağ, Ogün Samast’tan tehditlere baş eğmeyen Hakan intihar etti dediler yok arkadaş yok Hakan intihar etmedi.

Hakanım günümüzden 34 yıl evvel tanışmıştık, bugün anılarımıza dönüp baktığımda uzanıp tutuverecekmişim gibi geliyor. Hele o Ziverbey’deki ev, bir insanın umutlarının yeşermesine neden olabilecek insan sevgisinin kudretine sığındığını, iliklerine kadar hissettiğin o evdeki masalları bile kıskandıracak koca yürekli güzel insanların buluştuğu insanlarımızı gördün sen de tüm yaşamında etkisini ve eksikliğini değil mi dostum. O senin çok sevdiğin Aşık Mahzuni’yi dinlerdik, sonraları da dinledim elbet en çok da ‘boşu boşuna’ deyişini duydu kalbim Mahzuni’nin. Ziverbey’deki Mustafa Amca, Zeynep Teyze, Doktor Halil Ağabey ve Sevgili Macide, onların yanında tanıştığım sonra bir ömür göremediğim, gördüğümde aynı yerde duracağına inandığım Kurtuluş, sesi ile odaları yankılandıran Zübeyde ve Hülya, evin ziyaretçileri ben, sen, Feyzullah, zaman zaman Ali Asker ve Cafer, kendi sesinden okuduğun şiirindeki son gecenin kahramanı 128T’deki dudaklarını büken Bigen bir zaman sonra benim hayatıma kısa bir süre girip çıkan ( 11 yıl ) Elif de Ziverbey’deki evin müdavimlerindendik. Gökhan ve Turgut da o evde hayatlarını şekillendiren insanlardı. Gökhan’ı unutmuyorum, Ziverbey’deki evde söylemişti Yazgülü ile tanışıp arkadaş olmak istediğini Turgut’la bana. Sevgili Hakan, işte böylesine yoğun insan kokan evin en derin hislerini yaşayanlardan biri de sendin. O son akşam sürekli dudağını büken kadın gitti, biz de yavaş yavaş çıktık hepimiz gittik birbirimizden. Belki de her birimizi sardı, kalan yıllarda Ziverbey’deki dostluklar, yoldaşlıklar ama gitmiştik bir kere…

Biz bu topraklarda içinde bulunduğumuz dönemde çok acılara tanık olduk, çok felaketleri yaşadık. ‘Daha ne yaşayacağız, her şeyi gördük’ derken dünyalarımızı altüst eden depremi de bir arabanın içinde yüz kilometre hızla duvara çarparmışçasına hissettik. Telefonlara sarıldık, sesini duyabildiklerimiz ‘oh’ dedirtti ama ulaşamadıklarımız! Hakanım, ben seni aradım ulaşamadım, şarjı bitmiştir diye düşündüm, sosyal medyasına yazmıştır belki diyerek baktığımda yok yazmamıştın. Hülya’nın sözleri kulaklarımda şimdi ‘Zeki, Hakan’a ulaşamıyoruz, hastaneleri arıyoruz.’ dediğinde kalbimin hızlı hızlı attığını hissediyorum, kardeşin Ebru, kardeşin Barış, enkaz başındaydılar Hakan, kardeşlerimiz senin bulunduğun enkaz başındaydılar ama hiçbirimizin aklına yatmıyordu sen o enkazda olamazdın, sana ölüm yakışmıyor, kimsenin aklına yatmıyordu. Hastane telefonları, hastane listeleri, hastanelerde yatan insanlarımızın listeleri tek tek inceleniyor ama olmuyordu. İki banka kasasının göçüğü kaldırma çalışmalarının önüne set olduğu, paranın bekçiliğini yapanların engellemesiyle günler sonra (depremden tam 8 gün sonra) ulaşabildik sana. Bu aşamadan sonrasının tarifini yapmak da anlamsız…

Güzel yürekli kardeşim, yoldaşım, dostum Hakan acıları öğrenen bir halkız bilirsin, ancak senin acını öğrenmek küfemize koyup taşımak çok zormuş. Yoldaşım sen benim gençlik yıllarımda beraber büyüdüğüm, dostluğu, arkadaşlığı birlikte öğrendiğim değerimsin.

Sen şimdi beraber bindiğimiz 128T’den indin. Şimdilik biz 128T’deyiz. 128T’den inen Cafer, Hakan Karadağ ve sen yıldızlara yoldaş olacaksınız. Biz birkaç durak daha devam edip, çay içeceğiz ille de senin içinde bir bardak çay içeceğiz Hakan. Bekleyin yıldızlaşan dostlar, yaşamı, insanı, doğayı en az sizin kadar seven yoldaşlarınız sizin anılarınızı sizin sevinçlerinizi unutmadan sizin yanınıza gelene kadar sizin sevdiğiniz kadar yaşamı sevme bilinciyle 128T seferine devam edecek ve 128T yoldaşları elbet yıldızlara birlikte yoldaş olacaklar…

Zeki ÖZKORKMAZ

1
mutlu
Mutlu
4
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
1
_a_rm_
Şaşırmış
1
vir_sl_
Virüslü
Hakan Yoldaşa Veda…

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Edirne Gerçek Gazetesi - Edirne'nin Gerçek Sesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin