featured

Kaybedilmek İstenmeyen Oyun, Vasata Bağımlılık

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Klasik ve klişeler üzerine kurulu bir yazı sunmaktan kaçınıyoruz her defasında, fakat bugün galiba Türkiye futbolu üzerine konuşmak için coğrafyamızın en uygun zaman dilimlerinden bir tanesi. Fenerbahçe ve Galatasaray karşılaşmaları ülke futbolunun merkezin yer alan önemli dinamiklerden bir tanesi. Bu gün burada bu yazının olmasının sebebi aslında bir sitem üzerinedir . Biraz sahada nelerin yaşandığı üzerine çıkarımlar ve daha çok ülke futbolunun her geçen gün nitelik kaybeden yapısı üzerine dertlenmelerde bulunacağım.

Sahaya çıkan ilk on bir tercihleri üzerine baktığımızda herhangi bir sürpriz ile karşılaşmadık. Fenerbahçe için Pelkas ve Gustavo’nun yokluğu merak uyandırırken, Galatasaray cephesinde ise tüm koşullar sezon alışkanlıklarına uygun idi. Takımların saha içi dizilimleri temelinde bir oyun kurgusuna bağlı oluşur, oyuncuların rolleri ve dağılımları, birlikte uyumları oynanacak oyunun taslağını ifade eder. İlk on bir beklentisi de buradan oluşur, yani orada kadronun en iyi ardışık on bir oyuncusu değil, plana uyan mevkilerinin en idealleri bulunur. Temel bir bilgiyi, bilmiyor olduğunuz varsayımı ile değil yazımın kurgusunu desteklemek için burada tutuyorum.

Temel sorunumuz burada başlayacak, her iki takım için de kazanmak üzerine bir planı göremedik fakat kaybetmemek için her iki takım da aksiyonlarını öne sürmüştü. Kibar bir dil ile “sertlik” olarak tarif edeceğimiz bu oyun biçiminin, literatürde herhangi bir futbol taktik yapısı ile bir özdeşliği mevcut değil.

Maçtan önce aklımızda canlanan senaryo da, sezon içerisinde son dönem başarılarını toplu oyunu rakibe bırakarak bulan Fenerbahçe’nin bu oyuna devam etmesi üzerine idi. Ki bu beklenti üzerine takımını sahaya süren Fatih Terim’in Belhanda, Arda ve Emre Kılınç üçlüsünden oluşan ortasaha kurgusu topu yönlendirmek için gayet ideal görünüyordu. Terim topu almayı istiyor, Erol Bulut da topu rakibine bırakmak istiyor. Bu iki plan içerisinde de saf tutan birisi değilim, futbolun mutlaka ofansif oynanması gerektiğini düşünen ya da büyük takım olmanın agresif bir düzenden geçtiğini savunanlardan değilim. Büyüklük olgusunun ne yapıldığına dair bir fikrin olmasından geçtiğini savunuyorum ki, ülkemiz birçok noktada plansızlık ile baş etmek zorunda kalıyor.

İlk yarı tamamlandığında karşılaşmada dakika başına birer faul ile karşı karşıyaydık. Onar dakikalık periyotlar halinde topun el değiştirdiği ikinci yarıda ise, iki takımın planlarının örtüşmesi ile topa daha fazla sahip olan Galatasaray , doğal oyun üstünlüğünün avantajı ile gole yakın duruyordu. Burada Galatasaray’a golü getiren kurgunun, yıl içerisinde daha belirgin bir oyun şablonuna sahip olmasının olduğu kanısındayım, açmak gerekir. Fenerbahçe oyun kurgusunun temelinde yer alan iki ortasaha oyuncusundan eksik bir şekilde derbiye geldi, Gustavo ve Pelkas. Oyunun savunmadan ileri taşınması ve ileride etkili kullanılması üzerine iki görevi paylaşan bu isimler, Fenerbahçe’nin son haftalarda topsuz oyunu merkeze alan yapısının da kilit isimleri. Peki bu şablonu var eden isimler eksildiğinde, neler yapılabilir?

Topun rakipte olduğu, savunma merkezli bir oyunda öncelikle ana plana sadık olarak oyuncularınızın savunma tarafında başarılı olmaları gerekir. Fenerbahçe orta sahası Mert Hakan, Sosa ve Ozan olarak düşünüldüğünde her biri en başarılı sezonlarında ofansif yönleri ile hatırlanıyor. Burada tercihler biraz mecburiyetten de olsa, doğru potansiyelin analiz edilmediği veya futbolun herkesle aynı oynanabileceği gibi bir varsayım ile taktiksel alanının küçümsendiği hissi vermekte. Ki bu üçlünün, maç esnasında Galatasaray orta alan oyuncularının karşısında bir nebze daha kırılgan kaldığını düşünüyorum.

Zira Galatasaray’ın bulduğu golde, Fenerbahçe’nin savunmadan çıkarken kaptırdığı top basit bir pres sonucunda gerçekleşti. Fenerbahçe sezon boyunca Sosa’dan verim alamamasının temel sebebini de, ligimizde yer aldığı tüm takımlarda tempo ve yarattığı oyun düzeni ile öne çıkan bu oyuncunun bir savunma kurgusu içerisinde yer almasından ötürü olduğunu düşünmekteyim.

Fenerbahçe cephesinde plansızlık ve stratejiden uzak bir yapı izlerken, Galatasaray’da ise kaybetmemek üzere sertlik gösteren, rakibinin müsaade ettiği alanları değerlendirme soğukkanlılığı gördük. Genel olarak izlediğimiz performanslar ise, futbola içre sayılmaz. Çağımızın oldukça gelişen futbol taktiksel yapısının oldukça gerisinde ve neden Avrupa futbolundan gün geçtikçe uzaklaştığımızı gösterir yapıda idi.

Sporu seviyor olmanın ve bu coğrafyada bulunmanın bizden çaldığı bir doksan dakikayı daha geride bıraktık. Ne yazık ki, ülke gündemine olan bağımız ile bir süre daha bu vasat karşılaşmalara katlanmak zorunda kalacak gibiyiz.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Kaybedilmek İstenmeyen Oyun, Vasata Bağımlılık

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Edirne Gerçek Gazetesi - Edirne'nin Gerçek Sesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin