featured

BİZ KADINLAR KENDİMİZE GÜVENECEĞİZ, BAŞARACAĞIMIZA İNANACAĞIZ ve ERKEKLERİN GERİSİNDE KALMAYACAĞIZ

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

8 Mart Dünya Kadınlar Günü, dünya genelinde resmi olarak kabulünün üzerinden 45.yılı geride bırakırken o günün öncesinin anısı ve sonrası için de kutlama olarak adlandırılmasının anlam ve önemini unutmamak gerekir.
Bilindiği üzere kadınların, erkeklerle eşit haklara sahip olmak yolunda verdiği savaşın temsili başlangıcı 8 Mart 1857 yılında Amerika’nın New York kentinde birçok kadının can verdiği yangındır. Konfeksiyon ve tekstil fabrikalarında çalışan 40.000 işçinin insanlık dışı çalışma koşullarına ve düşük ücrete karşı başlattığı grev, polisin saldırısı ile kanlı bitti. Saldırı sırasında çıkan yangında 129 kadın yaşamını yitirdi.
1910 yılında Danimarka’nın Kopenhag kentinde toplanan 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında, Almanya Sosyal Demokrat Parti önderlerinden Clara Zetkin, bu yangında yaşamını yitiren 129 kadın işçi anısına 8 Mart gününün “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmasını önerdi ve oybirliği ile kabul edildi.
1975 yılında Dünya Kadınlar Yılı’nı ilan eden Birleşmiş Milletler Örgütü, 16 Aralık 1977 tarihinde de 8 Mart’ın tüm kadınlar için “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmasını kararlaştırdı.
Kadınlara eşit hak verilmesinin dünya barışını güçlendireceği kabul edildi.
8 Mart’ın tüm kadınlar için “Dünya Kadınlar Günü” olarak kabulünün üzerinden 45 yıl geçti!
Peki bu süreç içinde gerek dünya gerekse ülkemizde ne veya neler değişti?
Dünya nüfusu olan 7.510.705.517’nin yaklaşık 4 milyardan fazlasının (yüzde 53.2) kadınların oluşturduğu günümüzde:
Her yıl, yarım milyondan fazla kadının, gebelik ya da doğum sırasında yaşamını yitiriyor olması,
Kadın cinayet kurbanlarının yaklaşık yüzde 70’inin eşleri ya da sevgilileri tarafından öldürülüyor olması,
Dünyada her 3 kadından 1’inin hayatının bir döneminde şiddete maruz kalıyor olması,
Her 5 kadından 1’inin hayatının bir döneminde tecavüz veya tecavüz girişimi kurbanı oluyor olması,
ABD’de her 90 saniyede 1 kadının tecavüze uğrarken, savaş ve sonrasında kadınların tecavüze uğradıklarının İnsan Hakları İzleme Örgütü raporlarında yer alıyor olması,
Dünyada, ağırlıklı olarak Afrika kıtasında olmak üzere 135 milyondan fazla kadının sünnet ediliyor olması,
Dünya genelinde mültecilerin yüzde 80’inin kadın olması,
Gelişmekte olan ülkelerde okur-yazar olmayan her 3 kişiden 2’sinin kadın olması,
280 milyonluk Arap dünyasında her 2 kadından 1’inin okuma yazma bilmiyor olması,
Suudi Arabistan’da kadının oy hakkının olmaması ve araba kullanmasının yasak olması,
Dünyada 54 ülkede kadınlara yönelik ayrımcı yasaların bulunması ve ‘namus savunması’ adı altında Peru, Bangladeş, Arjantin, Ekvator, Mısır, Guatemala, İran, İsrail, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Venezüella’nın ceza yasalarında yer alıyor olması,
İran’da çok istisnai durumlar dışında kadının boşanma hakkının olmadığı olması,
Şeriat ile idare edilen ülkelerde zina yapan kadının cezasının Recm (taşlanarak ölüm) olması,
Tüm dünyada sağlık çalışanlarının yüzde 75’inin kadın olması,
Siyasette ve iş dünyasında da kadın oranlarının gelişmiş ülkelerde bile oldukça düşük olması sorunların çözümlenemediği ve halen devam ediyor olması, değişen bir şeyin olmadığının yanıtıdır.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü açısından, ülkemize baktığımızda ise, nüfusunun yaklaşık yüzde 49.9’unu oluşturan kadınların, yüzde 20’sinin okuma yazma bilmediği,
Kadınların yüzde 39.6’sının işsiz, kentli kadınlarda bu oran yüzde 37.4 iken kırsal bölge kadınları için bu oranın yüzde 45.3’e ulaştığı,
Üniversite ve diğer yüksek eğitim kurumlarında görev yapan toplam 53 bin 805 öğretim elemanının 17 bin 828’inin kadın olduğu, yani kadın öğretim elemanlarının yüzdelik olarak oranının 33.1 olduğu,
Türkiye’de kadınların yüzde 40’nın görücü usulüyle evleniyor olması ve yüzde 20’sinin ise nikahsız yaşıyor olduğu,
Eğitim gören 100 kadından sadece 2 tanesinin yükseköğretim gördüğü,
Kadınların yüzde 55’inin doğum kontrolü uygularken, yüzde 64’ünün hamilelik döneminde doktora gitmiyor olduğu,
Varoş olarak nitelenen gecekondu semtlerindeki kadınlar arasında yapılan araştırmada, kadınların yüzde 97’sinin aile içi şiddete maruz kalıyor olması,
Kadınların aileleri tarafından yüzde 34’ünde fiziksel, yüzde 53’ünde ise sözlü şiddet görüyor olması,
Yılda 2 bin 500 kadının anne olmak isterken hayatını kaybettiği,
Ve özetle kadının hayatın her evresinde birçok sorun yaşamaya devam ediyor olması ülkemizde de değişen bir şeyin olmadığının yanıtıdır.
Cinsiyet ayrımcılığının yarattığı tüm bu güçlüklere ve engellere rağmen ülkemiz kadınlarından;
Sabiha GÖKÇEN, ilk Türk kadın pilotu olmuştur.
Sertab ERENER, Letonya’nın Başkenti Riga’da yapılan 48. Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye adına yarışıp 1.olan ses sanatçımızdır.
Süreyya AYHAN, Dünya Atletizm Şampiyonası’nda, altın madalya kazanmış ve Münih’te de 1.500 metre finalini kazanarak Avrupa Şampiyonu olan bir sporcumuzdur.
Yasemin DALKILIÇ, 46 metre 5 santimetreye dalarak, desteksiz sabit ağırlık dalış ile dünya rekorunu kıran sporcumuzdur.
Burçak ÖZOĞLU ve Eylem Elif KOÇ, Himalayalar’daki Gasherbrum II dağın zirvesine ulaşabilen ilk dağcı kadınlarımızdır.
Türkan AKYOL, Türkiye’nin ilk kadın rektörü ve akabinde de Cumhuriyet’in ilk kadın bakanı olarak 1971’de hükümetteki yerini almış olandır.
Lale AYTAMAN, Türkiye’nin ilk kadın valisi unvanı ile 1991’de Muğla valisi olmuştur.
İdil BİRET, 1971 yılından beri Devlet Sanatçısıdır. 1995’te Chopin’in bütün eserleri dizisi Varşova’da yapılan “Chopin Plakları Büyük Ödülü” yarışmasında jüri özel ödülünü almıştır. Aynı yıl kaydettiği Fransız besteci Pierre Boulez’in üç sonatını içeren CD Paris’te yılın “Altın Diyapozon” ödülünü almış ve Le Monde gazetesi tarafından 95 yılının en iyi plakları arasına seçilmiştir. 1997 yılında, 100. Ölüm Yıl Dönümü nedeniyle Brahms’ın tüm solo piyano eserlerini 5 konserlik bir dizide seslendirmiştir.
Suna KAN, Türk klasik müziği keman sanatçısıdır. Müziğe küçük yaşlarda başlamış olup, devlet tarafından 1949’da Fransa’ya gönderilip, Paris konservatuarı’nı birincilikle bitirmiştir. Türkiye ve uluslararası alanlarda birçok başarı elde etmiştir. Ankara Oda Orkestrası’nın kurucusu ve başkemancısı olan Suna Kan,1971’de Devlet Sanatçısı unvanını almıştır.
Yıldız KENTER, 1981’de “Devlet Sanatçısı” olarak ödüllendirilmiştir. Çok sayıda ödülü olan ve birçok kez yılın “kadın sanatçısı” ödülüne layık görülen Profesör Yıldız Kenter, 37 yıl Sahne Hocalığı yapmıştır.
Güher & Süher PEKİNEL, Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli müzisyenlerden olan Pekineller, 1991 yılında Devlet Sanatçısı unvanı aldılar. Kariyerlerine dünya çapında devam eden Pekinel kardeşler ABD, Almanya, İtalya ve Fransa’da yapılan uluslararası yarışmalarda her ikisi de hem duo hem de solo olarak birinci oldular. 1978’de de UNESCO’nun Dünya Müzik Haftası’nda Federal Almanya Cumhuriyeti’ni temsil ettiler ve birincilik aldılar.
Zehra YILDIZ, 1994-95 sezonunda Kültür Bakanlığı tarafından ‘Yılın En Başarılı Kadın Opera Sanatçısı’ unvanı ile onurlandırılmış, Yurtiçi ve yurt dışında oynadığı Madam Butterfly, Maskeli Balo, Uçan Hollandalı, Salome, Elektra ve Fidelio operalarındaki yorumlarıyla sanattaki yüksek düzeye ulaşmıştır. 1995-96 mevsiminde Almanya’da oynadığı Wagner’in Uçan Hollandalı operasındaki Senta rolüyle ünlü Opern Welt Dergi’si onu, yılın en başarılı sanatçılarından biri olarak seçti.
Afife JALE, İlk Türk kadın tiyatro sanatçısıdır.
Cahide SONKU, Kamera önünden gelip geçen onca kadın oyuncuya rağmen, Türk sinemasının ilk kadın yıldızı olmuştur.
İnci ÖZDİL, Türkiye’nin ilk kadın orkestra şefidir.
Mihri MÜŞFİK, İlk Türk kadın ressamıdır.
Seniha SAMİ, Topkapı Sarayı Müzesi´nin yönetimine atanarak ilk Türk kadın müzecisi olmuştur.
Semiha BERKSOY, İlk Türk Opera sanatçısı ve ressamdır.
Semiha ES, İlk Kadın Fotoğraf sanatçısıdır.
İşte bu kadınlarımız, bir kadının neleri başarabileceğini ispatlamış olanlardandır. Her biri kendi alanında ilk ya da tek olma yolunda önce kendilerine güvenmişler, sonra başaracaklarına inanmışlar ve daha sonra da hiçbir zaman kendilerini erkeklerin gerisinde görmeyerek yollarında ilerlemiş ve hedeflerine ulaşmışlardır.
Sonuç olarak, kadının kadın olması dolayısı ile karşılaştığı sorunların çözümü doğrultusunda somut adımlar atmak, her şeyden önce içinde bulunduğumuz bilimsel ve teknik ilerleme çağında çağdaşlaşmanın ve demokratikleşmenin gereğidir.
21. yüzyılı gelişme, teknoloji, bilim çağı olarak yaşadığımız dünyada; kadınlar için “medeniyet ve insanlık” adına savaşların durdurulması ve bir daha yaşanmaması umuduyla çok şeyin olumlu anlamda değişmesi dileklerimle!
KADIN
Kimi der ki kadın
uzun kış gecelerinde
yatmak içindir.
Kimi der ki kadın yeşil bir harman yerinde dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir. Kimi der ki ayalimdir. Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım. Yavrum, annem, karım, kız kardeşim hayat arkadaşımdır.

Nazım HİKMET

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
BİZ KADINLAR KENDİMİZE GÜVENECEĞİZ, BAŞARACAĞIMIZA İNANACAĞIZ ve ERKEKLERİN GERİSİNDE KALMAYACAĞIZ

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Edirne Gerçek Gazetesi - Edirne'nin Gerçek Sesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin